Ayrılık Üzerine


Epeyce bir zaman önce aşktan bahsetmiştim kısaca. Aşkın yüceliğinden, tutkusundan… Aşk öğrenilmeyen; hissedilen bir duygudur, bazen kalbin en derininde bazen de bireyin her hücresinde hissedilen bir duygudur. Bu kadar yoğun ve derinken aşk hikayelerinin sonu genellikle ayrılığa döner. Çünkü en nihayetinde aşık olunan da bayıldığın her özellik eğer kendisini kuvvetli bir gönül bağına ve sevgiye dönüştürmezse ayrılık da hemen beraberinde gelir. Elbette burada ayrılığı sadece çiftlerin ayrılığı gibi de düşünmemek de fayda var. Kimi zaman ayrılıklar hiç açılamadığın birisine karşı olurken kimi zaman da hayatında birkaç kez gördüğün ama bağlandığın birisine karşı da bu yoksunluk hissedilebilir. Bu yoksunluk duygusu beraberinde uykusuz geceler, aç-susuz günler, mutsuzluk ve çaresizlik gibi durumları da beraberinde getirir. Öyle ki ayrılık insan bedeninin bütün kimyasını değiştirir. Ruhunun da… Ayrılık artık ayrılan bireyin tek derdi haline gelir. İlk tanışma anından son görüşmeye kadar her detay sürekli zihnin içerisinde dolaşır durur. Detaylara çeşitli anlamlar yüklenmeye başlanır. Hatta öyle ki aynı detaya yüklenen anlam bile gün gün ve hatta an an bile farklılıklar gösterebilir. Zihnin, gönlün, kalbin her neyse onu öyle görmek ister çünkü. Ona o şekilde inanmak ister. O şekilde kandırmak istersin beynini, ama asla başaramazsın kalbini kandırmayı. O ordadır, o acı geçmez. Istıraba dönüşür. Dönüştükçe de içten içe bitirir insanı, bedeni ve ruhu. Ayrılık acısıyla birlikte neşeler sahte, gülüşler yalan olur. Tek gerçek vardır artık o da yıkılan dünyanda çektiğin acıdır. Peki nasıl olur da büyük sevdalar aşklar varken ayrılıklar başlar? Aldatma mıdır sebep, sürekli kavga etmek midir, artık ortak zevklere sahip olmamak mıdır,  bir şekilde uyuşamamak mıdır, yoksa  bir şeylere gönül koymak mıdır? Hepsi de her biri de sebepler olabilir. Bunların bazıları affedilebilir bazıları affedilemez. Ama insanlar affedemedikleri ile de yaşamayı öğrenir. Öyleyse ayrılık önce zihinde başlıyor, gönül terk ediyor önce, gönül reddediyor affetmeyi de sindirmeyi de… Gönül bir kere yola çıktıktan sonra da geri dönüşü pek mümkün olmuyor. Bu acı evrensel bir acı olmasına karşın yine de her bireyde farklı gösteriyor kendisini. Kimisi iç dünyasını yıkarken kimisi her şeyiyle yıkılıyor. Kimisi yaşama sımsıkı sarılıp atlatmak için mücadele ederken kimisi de daha fazla katlanamayacağına kanaat getiriyor. Mevlana’yı yataklara düşüren Şems’in ayrılığıdır. Cemal’e aşk şiirlerini yazdıran Tomris’in ayrılığı… Ayrılık diyor Mahir Ünsal küçük ölümdür hayata devam edebilmek için yeniden doğmak gerekir. Yürekten yaşamak için ise yepyeni bir hayat inşa etmek gerekli kanımca. Cahit Sıtkı’nın sözleriyle bitirelim ayrılık mevzuunu;


“Memleket isterim,

Ne başta dert ne gönülde hasret olsun,

Yaşamak sevmek gibi yürekten olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

#EVDEKAL

Aşk Üzerine